
Şu zamanda, kim olduğumuzu ve nereden geliyor olduğumuzu keşfetmek o kadar önemli ki, bunu içinde bizi değersiz- bir durumda hissedenler arasında. Bu yazı, kendi değerini 'başkalarının onayı ve takdiri'ne göre belirlemekten kurtarıp, kendi içinde yükselen bir değer algısını savunuyor. Klasik bir feminist manifesto gibi gelmeyebilir ama boksör Yolonla Torbalişvili'nin ifade ettiği gibi, 'Ben bir kadınım, erkeklerin sağ eli değilim', hissiyatından ilham alacağız.
Değerin Özüne Yolculuk
Değer meselesi, insanı temelden etkiler. Birçoğumuzun değeri, çocukluk yıllarından itibaren, dışsal başarı, kariyer, maddiyat ve dışsal onay gibi faktörlere atfedilmiştir. Fakat gerçek şu ki, değerimizi başkalarından almak zorunda değiliz.
Benim burada savunduğum, değerimizi kendi başımıza belirleyebileceğimiz gerçeğidir. Bu, özünde, başkaları tarafından değerli bulunduğum için değil, kendi kimliğim, düşüncelerim ve eylemlerimle değerli olduğum için geçerli bir kavramdır. Kimseye bağımlı olmadan içsel bir değer biçebilme yeteneği, özgüvenin ve özsaygının özüdür.
Başkasına Bağımlılığın Sonu
Değerimizi dışsal faktörlere, özellikle kabul görme ihtiyacına bağlamak, zamanla bizi başkalarının değer yargılarına açık, kırılgan bir yapı yapar. Bu durum, ilişkilerimizi, iş yaşamımızı ve kişisel gelişimimizi olumsuz etkiler. Kendi başımızın çaresine bakmak yerine, başkalarının bizi dikkate alması, takdir etmesi veya onaylaması gerektiğine inanarak, aslında kendi kararlarımızı değersizleştiririz.
Bu bağımlılıktan kurtulmak, önce kendimize gerçekçi bir şekilde bakmayı ve başkalarına bağımlılığımızı azaltmayı gerektirir. Olumsuz bir değerlendirmenin, içimizde çocuksu bir yarayı kaşıyan bir çocuğun tepkisi olduğunu fark ettiğimizde, kontrolün aslında bizde olduğunu anlarız.
İçsel Değer, Dışsal Görünüş
Sosyal medyanın yükselişiyle birlikte, değer algısı şekillendirilirken, görünüş ve maddi varlıkların önemi daha da arttı. Bu durum, yüzeydeki değerleri, içsel değerlerin önüne geçirirken, kişisel tatmin ve mutluluğun kaynağı olarak yanıltıcı bir imaj çizer.
İçsel değer, dışarıdan görülemeyen; karakterimiz, etik değerlerimiz, empati yetimiz ve zekamız gibidir. Bunlarla birlikte, başkalarına hizmet etme, yardımlaşma ve topluma katkı sağlama gibi davranış biçimlerimiz, bizi başkaları için değerli kılan unsurlardır. Ve bu değerler, dış görünüşten çok daha kalıcı ve anlamlıdır.
Kendini Değerleme Sanatı
Değersizleştirilenlere karşı bir duruş sergileyebilmenin, aslında, bir sanat olduğunu düşünüyorum. Bunu yapabilmek için, öncelikle kendi içimizdeki değere tekrar bağlanmalıyız. Bunun için, kişisel gelişim, ruhsal iyileşme ve kendini tanıma yolculuğuna çıkmak gerekir. Bu yolculuk, bazen zorlayıcı olsa da, sonunda kendi varlığımızın değerine ve önemine dair sağlam bir inanç kazanmamıza yardımcı olur.
Öz-bilinç ve Öz-İtibarın Gücü
Kendine saygı, başkalarına saygı duymakla başlar derler. Kendine değer vermek de, başkalarının sizi değerli görmesi beklentisi olmadan başlayabilir. Bu, sizi empoze edilen normlara direnmeye, iç sesinize kulak vermeye ve kendi gerçeğinizi yaşamaya teşvik eder.
Öz-bilinç, içsel gözle bir şeyi anlayıp kavramak demektir. Bu, dış etkenlerin baskısına karşı koymayı ve kendi değerlerinizle uyumlu bir yaşam sürmeyi sağlar. Öz-İtibar ise, başkalarından gelen geri bildirimlere rağmen, kendinize olan güveninizin sarsılmaması durumudur. Bu güçlü temellere sahip olduğunuzda, dışarıdan gelen her türlü değer yargısına direnç gösterebilirsiniz.
Kendi Süzgecimiz Olmak
Kendi değerlerimizi ve inançlarımızı korurken, görüşlerimize saygı duymak, önemlidir. Başkalarının bizden farklı bakış açılarına sahip olabileceklerini kabul etmek, hem özgüvenimizi artırır, hem de karşılıklı saygının temelini oluşturur. Kendi suzgecimiz olmak, bizi herhangi bir yargıya sürükleyebilecek dış etkenlerden arındırır. Bu sayede, gerçek değerlerimizle uyumlu bir yaşam sürerek, yalnızca kendimizi değerli hissetmekle kalmayacak, aynı zamanda çevremize ve dünyaya da değer katmış oluruz.
Sonuc: Değerli Olan, Kendisi İçin Değerlidir
'Ben kimim? ve 'Neden buradayım?' gibi temel soruların cevabı, aslında, iç dünyamıza yapacağımız yolculukta gizlidir. Dışsal faktörlere bağlı olarak kendimizi değersiz hissetmek yerine, kendi hikayemizi yaratma gücümüz olduğunu hatırlamak gerekmektedir. Bu durumun farkındalığıyla, kendimizi 'değerli' olarak hissetmek, sadece kendi içimizde bekleyen bir kararla mümkündür.
Kendi değerini başkalarının onayına, mal varlığına ya da toplumun standartlarına bağlamak, sonunda bizi kırılgan ve dönük bir hale getirir. Bu nedenle, içsel değerimizin farkında olarak, kendimize olan inancımızı sağlamlaştırmalı ve dış etkenlere karşı dirençli bir duruş sergilemeliyiz.
Bunu başarabilmenin yolu, içimizdeki çocuğun ihtiyaçlarına kulak vermek, ona sevgiyle yaklaşmak ve ondan sorumlu bir yetişkin gibi davranmaktan geçer. Kendi kararlarımızı alıp, kendi hikayemizi yazdığımızda, başkasının bizi değerli görmesini beklemek zorunda kalmayız çünkü kendimizin farkına varmış oluruz.
Değer-siz-leş-tirilen-lerden misin? Eğer böyle hissetmene neden olan şeyler varsa, belki de sadece iç sesine kulak vermenin zamanı gelmiştir. Kendi değerini içsel bir kararla belirleyen, kendi mutluluğunu ve yaşamını şekillendiren bir birey olmaya karar verdiğinde, başkalarının senin üzerindeki etkisi de azalacaktır. Unutma, sen karar verirsen çevrendekiler buna hizmet eder, eğer onlar karar verirse sen onlara hizmet edersin. Başkasından beklediğin duygu kaynağı sensin. Kimseye kapını kendi iç sesine kapatmadığın sürece, içindeki ışık her zaman yanmaya devam eder. Ve bu ışık, senin gerçek değerinin kaynağıdır.
Gizem KOPUTAN
ความคิดเห็น