Ergenlik Dönemi olarak adlandırdığımız süreç bir olgunlaşma evresidir: Çocukluk ile yetişkinlik arasında yer alan fiziksel ve psikolojik bir geçiş dönemidir. Bireyleri yetişkinlik rollerine hazırlayan bu süreç 12 ile 22-25 yaş aralığını kapsamaktadır.
Bu süreçte ergen bireyler fiziksel, bilişsel ve sosyal alanlarda birçok değişiklik gösterir. Kimlik krizi şeklinde de ifade ettiğimiz bir dönemdir.
Aslında normal olan ve yaşanması gereken bir süreç olmakla beraber birtakım etkenlere bağlı olarak ciddi sorunlarla da karşılaşılabilmektedir.
Hormonlardaki değişim beyni de doğrudan etkiler ve duygu, davranış ve bilişsel işlevlerde belirgin değişimler başlar. Bedendeki bu hızlı değişim merak ve endişe duygusunu beraberinde getirir. Cinsel kimlik ile alakalı sorgulamalar bu dönemde gözlemlediğimiz davranışlardandır.
Başkaları tarafından nasıl algılandıkları bu dönemdeki gençler için oldukça önemlidir. Egosantrik (ben merkezci) düşünce yapısı nedeniyle olayları, kendini odağa alarak değerlendirme eğilimindedirler. Ergen, anne babasıyla daha çok çatışır, otoriteye daha çok karşı gelebilir, sınırlarını test eder. Kimlik ve ait olma konuları gündeme gelmeye başlar. Soyut düşüncenin yerini somut düşünceler almaya başladığı için dürtüler de artar ve ergen bireyin dengesiz davranışlar sergilemesine, hırçınlaşmasına sebep olur.
Riskli olabilecek birçok davranış, riskleri yönetememe gibi durumlarla yine bu dönemde sıklıkla karşılaşabiliriz.
Ergenliğe girme yaşının çok erken ya da geç olması, yalnızca bedensel değil psikolojik olarak da pek çok genci etkilemektedir. Erken ergenlikte bedendeki fiziksel ve hormonsal değişimler ergene korkutucu gelebilir, bazı durumlarda özellikle kız çocuklarında utanç, endişe gözlenebilmektedir.
Bunun en önemli nedeni fiziksel gelişimler ile frontal lobun da gelişimine devam ediyor olması. Bireyin değer yargılarının oluştuğu, dünyaya bakış açısını kazanmaya başladığı, bireyselleşme arzusunun güçlendiği bu dönemde içsel ve çevre ile çatışmalar da artabilmektedir. Tüm bu gelişmelerle birlikte aslında genç, kendi ilgi alanlarını ve becerilerini fark edip sağlıklı bir kimlik geliştirme çabasındadır.
Aileler ise bu dönemde pek konudan şikayetçidirler;
Hırçınlaşması, ders çalışmaması sorumluluk duygusu olmaması en küçük isteklerini dahi sert bir dille bildirmesi, Ara sıra hiç yoktan huysuzlaşması, sert karşılıklar vermesi, alıngan olması, oyuna, eğlenceye çok düşkün olması, olur olmaz her şeye ağlaması, evde huzursuz, dışarıda sıkılgan olması, kardeşlerini kızdırmaktan zevk alması, durgunlaşması, dalgınlaşması, özellikle günümüzde teknoloji düşkünlüğü, odaklanma sorunları yaşıyor olması, çabuk karamsarlığa düşmesi, başına buyruk olması dayak, kötü söz, tatlı söz hiçbirinin sonuç vermemesi gibi şikayetleri sıklıkla duyduğumu ifade etmeliyim. Ebeveynler ne söylerse söylesinler, nasıl davranırlarsa davransınlar çözüme ulaşamayabiliyor. Hal böyle olduğunda b
ir uzman desteği almalı mıyız? Sorusu da kaçınılmaz oluyor.
Elbette ailelerin şikayetleri olduğu gibi ergen bireylerin de hem kendilerinden hem de ailelerinden oldukça fazla şikayetleri var;
Kendine güven duyamaması, sık sık hata yapması ve hatalarından utanç duyması, dikkatini toplayamaması, ders çalışırken zamanını iyi değerlendirememesi, Büyüklerin anlayışsızlığı ve baskısı, onur kırıcı davranışlar sergilemesi arkadaş edinmede güçlük çekilmesi, kız-erkek arkadaşlığının olmaması, kız- erkek arkadaşlığının aile ve çevre tarafından anlaşılmaması ve karşı çıkılması,
zamanlarını etkin bir biçimde değerlendirecekleri yerlerin, olanakların olmaması, cinsel sorunlarının aile üyeleriyle konuşulamaması, çocuk yerine konması, ana-babayla karşılıklı konuşulamaması gibi şikayetlerle birlikte anne-babanın arkadaş seçimlerine karışması, yeni tanıştıkları insanlarla rahat iletişim kuramıyor olmaları İzinsiz dışarı çıkılamaması gibi şikayetler en çok karşılaştığım durumlar arasında…
Önemli bir diğer konu da pek çok ergenin, erken yaşta akademik olarak ciddi kararlar almak zorunda kalması. Mesleki alan seçimi ile ilgili kararları verirken birey kaygı duyabilmekte ve baskı altında hissedebilmekte. En çok endişe duydukları durumun ise başarısız olmaları halinde ailelerinden ve çevrelerinden alacakları tepkiler olduğunu belirtmek isterim. Hatta sınav öncesi bir ergen danışanımın sınav stresi kaynağının başarısız olmaktan öte , onun ifadesiyle ‘Amcası gibi bir baltaya sap olamamak ’tan korkuyor olmasıydı.
Bu süreçte kendi ihtiyaçları doğrultusunda bir arayışta olan ergenin “gerçek benliği” ile “ideal benliği” arasındaki fark, çeşitli duygusal güçlüklere ve psikolojik sorunlara yol açabilmekte. Yaşadığı bu çatışma hali ergen bireyi sorunlarla baş etme konusunda zorlayabilmekte ve bu durum, duygusal belirtiler; depresyon, kaygı problemleri, intihar girişimi, madde kullanımı gibi klinik tablolarla da kendini gösterebilmekte.
Anne -baba arasındaki çatışmaların ergen üzerindeki psikolojik etkileri ise çok fazla
Yapılan araştırma sonuçlarına göre çatışmalar arttıkça çocuğun kendini çatışma sebebi olarak görme ve suçlama eğiliminin, gelecek kaygısın ve davranış problemlerinin ortaya çıkma olasılığı da artmakta.
Peki sürecin yönetimi nasıl olmalı?
Ebeveynler öncelikle çocuğun arkadaşı olmadığını bilmeli. ‘Çocuğum elimden kayıp gidiyor’ hissine kapılan anne babalar panik yaşayarak çocuğuyla “arkadaşça” vakit geçirmek isteyebilmekte, aile içindeki sınırları esneterek çocuğun isteğini ihtiyacının önüne alabilmekte. Ya da tam tersi bu kaygıyla çocuğun zarar görebileceği durumlarda paniğe kapılıp daha katı sınırlar koyabilmekte. Böyle durumlarda çocuğa ikircikli bir mesaj gittiğinin bilincinde olunması önemli.
Sürecin çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemi olduğunun farkında olarak bu geçiş evresinde ergene çok fazla özerklik tanımaktan ya da onu çok fazla sınırlandırmaktan kaçınılmalı. Ergen bireyin asıl ihtiyacının arkadaşlık eden bir aile değil, anne ve babaya ihtiyaç duyduğunun farkında olunmalı. Hata yaptığında onun yanında olacak, destekleyecek, doğru karar veremediği noktalarda ona yol gösterecek, sınırları oluşturacak ebeveyne ihtiyaç duyduğu önemsemeli.
Net sınırlar oluşturulduğunda, genç hangi adımda neyle karşılaşacağını, hangi davranışının onun için nasıl sonuçlanacağını bildiğinde kendini güvende hissedecektir. Böylelikle ebeveyn-çocuk arasındaki ilişki de sağlamlaşacak ve çatışma azalacaktır.
Bununla birlikte birlikte zaman geçirmeyi önemsemek, açık ve empatik iletişim kurmak, kendilerini ifade etmelerine imkan tanımak, sabırlı olmak, onlara zaman ve alan tanımak, sınırları ve kuralları net bir biçimde belirlemek, sağlıklı uğraşlar ve hobiler edinmelerine, akran ilişkilerine destek olmak, duygusal sorunlarını anlamalarına, olumsuz davranışlardan kaçınmalarına ve daha olumlu bir yaşam tarzı geliştirmelerine katkı sağlayabilmeleri açısından uzman destek ve danışmanlık alma sürecin sağlıklı yönetimi açısından oldukça önemli detaylar.
Farkında olunması gereken bir konu da çocukların, anne-babalarının iyi veya kötü özelliklerini model alıyor olması. Anne ve babaların hatırlamaları gereken en önemli etmen ergenlerin bu değişim süreci boyunca çevreden gördüklerini öğrenerek uygulayacaklarıdır. Sağlıklı iletişim modeli bir süre sonra çocuk tarafından fark edilecek ve o da uygulamaya başlayacaktır. Sadece ergenlik döneminde değil, her dönemde iletişimin doğru ve kaliteli olması anne-baba-çocuk ilişkisinin de aynı derecede güçlü ve sağlıklı olmasını sağlar…
Özetle ergen bireyin en önemli ihtiyacının gerçek manada anlaşılmak olduğu bir gerçek. Ebeveynleri tarafından, akran çevresinden, eğitmenleri tarafından…
Melek TOKSÖZ
Comments